24.12.2009

Kim korkar matematikten?


Okul hayatımın hiçbir döneminde matematikle ilgili sorun yaşamadım. Peynir ekmek gibi problem çözer, en baba sorulara bile pabuç bırakmazdım.

İlkokul yıllarımda fotokopi makinesi ya da yaprak testler olmadığından -teksir makinesi vardı eskiden, ilk ortaokulda görmüştüm, sınav kağtları basılırdı. İspirto kokardı kağıtlar. O nesil çocuklarının tümünün alkol bağımlısı olmaması çok büyük şans.- sorular tahtaya yazılır, öğrenciler yazılı kağıdına soruları geçirir ve cevaplardı.

Özellikle matematik yazılılarında soruları çok çabuk cevapladığım için o yıllarda bana verilmiş bir ödül olarak algıladığım, şimdilerde ise amelelik diye düşündüğüm bir görev vermişti öğretmenim bana. Görevim yazılı sorularını bizim sınıfın tahtasına yazmaktı, bazen yan sınıfın tahtasına yazdığım da olurdu. Yazma işi bittikten sonra sırama oturup, -genelde öğretmen masasına oturtulurdum kimse benden kopya çekmesin diye- soruları cevaplardım. Öyle böyle değildi yani matematiğe olan düşkünlüğüm ve sevgim. Hatasız olurdu sınavlarım. Sınıfta ve okulda parmakla gösterilirdim.


Mahalledeki çocukları evin önüne toplar, kaldırımın üzerinde onlara matematik çalıştırırdım. Bizim sokakta problem çözmede üstüme yoktu. Herkesle yarışırdım.

Belki hatırlayan vardır, Tombul Matematik diye bir dergi alırdık ilkokulda, aylık bir dergiydi yanılmıyorsam. Derginin en son sayfasında düşündürücü problemler diye bir bölüm vardı. Öyle böyle sorular değildi? Tüm akşam bir soru üzerinde düşündüğüm ve cevaplayamadığım olurdu. Uykumda bile beni düşündüren sorular vardı, çoğu zaman uykumda bulurdum cevapları. İsminin hakkını veren sorulardı, düşündürürdü. Bende ki bu matematiğe olan ilgi zorla olacak bir şey değildi. Belki sağlıklı bir durum da değildi.

Bu durumun iyi ya da kötü sorumlusu ilkokul öğretmenimdi. Onunla birlikte olduğumuz beş yıl boyunca düzenli olarak müzik, resim ve beden eğitimi dersi yapmadık hiç. Branş öğretmenleri yoktu okulumuzda. Sınıf öğretmenleri veriyordu tüm dersleri. Arada sırada stajyer öğretmenler gelirdi sınıfımıza. Sadece o zamanlarda resim, müzik, beden eğitimi dersi yapardık. Normalde açın matematik defterlerinizi ya da derginizi derdi öğretmenimiz, problem çözmeye başlardık. Havuzlar dolar boşalır, işçiler çalışır dinlenir, otomobilleri bir şehirden bir şehire gönderir dururduk.

Geçen gün kızıma ders çalıştırırken aramızda konuştuklarımız aklıma getirdi bunları. Matematik çalışmamız gerekiyordu. Son dönemki sınav sonuçları çarpım tablosunun acilen öğrenilmesi gerektiği sinyalini veriyordu. Öğretmenimizin sınav kağıdına düştüğü nottan da cesaret alarak oturduk masanın başına.

Korkuyorum anne dedi Ömür. Neden diye sorduğumda, matematikten korkuyorum anne, çözemeyeceğim dedi. Matematikten korkmak mı? Başta dalga geçtim, anlayamadım çünkü. İnsan matematikten korkar mı dedim, bulmaca çözmek gibidir matematik. Çözdükçe mutlu olur insan.

Sonra izledim biraz, gerçekten de korkuyordu. Bilmiyor olmak tüm cesaretini kırmıştı. Kendine güvenmiyor, yapamazsam diye düşünüyordu. Kendime geldim hemen. O ben değildi, onu anlamam ve ona yardımcı olmam gerekiyordu. Hemen bir hikaye uydurdum, tıpkı örümcek korkusunu yenmek için uydurduğuma benzer. Ben de çocukken matematikten çok korkardım diye başladım söze, onun tarafında olmam gerekiyordu, tek olmadığını düşünmeliydi. Korkmanın normal olduğunu bunu yenmek için çalışmak gerektiğini anlatmaya çalıştım. Alıştırma çözerek bu korkudan kurtulabileceğimizi söyledim.

Pek profesyonelce olmasa de işe yaradı sanırım. Dün yaptığımız alıştırmalarda kendinden daha bir emindi, cesareti yerine gelmişti. Hatta korkusuyla kendi bile dalga geçiyordu. Yine korkuyorum diyordu ama bu sefer kıkırdayarak.



2 yorum:

Petunya dedi ki...

Ben hala korkarım matematikten.

Aslısın dedi ki...

O duyguyu nasıl iyi bilirim. Ben de korkardım.
Seni okurken, kesin ikokul öğretmeninin işi, demiştim. Yanılmamışım.
Bence iyi yapmışsın, ben matematiği, bulmaca gibi bulmaya başladığımda korkum azaldı ve sonra sevdim. Eminim senin minik de sayende atlattı o ilk adımı. Kolay gelsin.